AVUCUNUZDAKİ KELEBEK
Murat Demir
Otobanda hızla seyreden otomobillere çarparak savrulan vahşi
rüzgâr sürüleri, otomobilin yanından süzülürken içerisindeki matem tutan bezgin
ruhları hayret verici bakışlarla gözetliyordu. Efecan, iki eliyle tuttuğu
tablet bilgisayarıyla oynadığı oyunun etkisi altında kalarak atlayıp zıplarken
bir yandan da babasının ilham verici araba sürüşünü ara sıra seyre dalıyordu.
Zihninde dolaşan asıl düşünceyse hafta sonu tatilini uçsuz bucaksız vadilerin
çıkışı olmayan bir labirent görünümünde devam ettiği, çam ağaçlarının
içerisinde kendisini kaybettiren ve adeta masal dünyasından çıkmış gibi duran
dev bir şato görünümlü evde geçirecek olmanın verdiği mutluluktu. Her zamanki
gibi yaşlı ve sevimli oluşunun yanı sıra daha çok bilge oluşuyla tanıdığı
tonton yüzlü dedesi, ormanın artık bir parçası durumuna gelmiş durumda olan
ferah ve güzel görünümlü bahçede çimleri biçerken onları karşılayacaktı.
Arabanın
içinden kurbağa gibi fırlayıp bahçenin önüne koştuktan sonra karşılaştığı
manzara, arabada gelirken kurguladığı manzarayla birebir benzerlik
gösteriyordu. Bilgecan dedenin ise torununun kendisine doğru sırtında
çantasıyla birlikte “Bilgecan dedeeeee!” diye sevinç çığlıkları atarak
koştuğunu görmesiyle elinde tuttuğu çim biçme makinesini susturması bir oldu.
Arabanın evin önüne yanaşıp park ettiğini makinenin güçlü sesinden ve artık
ağır işitmeye başlayan kulaklarından dolayı duyup fark edememişti. Bilgecan Dede:” Oooo, Efecan torunuma bakın
benim, ne kadar da büyümüş böyle! Koskocaman adam olmuş benim yakışıklı, zeki torunum”.
Erdem Bey:” Bize çok eziyet veriyordu dedesi. Bizde yaramazlık yapınca
annesiyle birlikte alıp sana getirelim de ona biraz kızsın diye düşündük”. Ece
Hanım:” Ya Erdem! Efecan’ımın üstüne gitme.
O benim bir tanecik tatlı oğlum!”. Ece Hanım’ın Efecan’ı kanatları
altına alarak ona şefkat ve güven duygularından ikisini de aynı anda aşılaması
onun mükemmel annelik kabiliyetlerini ispatlar nitelikteydi. Bilgecan Dede:
“Hadi içeri geçelim; ayakta beklemeyin. Ne kadar da çok eşyanız var. Temelli
gelmiş gibisiniz”. Sadece iki günlük bir hafta sonu tatilinde kullanılmak üzere
Efecan için annesi tarafından hazırlanarak ayrılan bagaj dolusu sırt çantaları,
Erdem Bey’in üst kata merdivenlerden çıkarken güçlü yapısına rağmen terlemesine
ve zorlanmasına neden olmuştu. Bu sırada Bilgecan Dede’den onların geçmesi için
kapıları tuttuğu sırada şu sözler duyuldu: “Süpermen eğer Türk olsaydı
muhtemelen ona kostümünü annesi giydirirdi!”.
Ece
Hanım:” Oğlum evin içerisinde koşturma! Camı çerçeveyi indireceksin”. Bilgecan Dede
oturduğu konforlu koltuktan kızıyla konuşarak bir yandan da torunuyla top
oynamasını sürdürüyordu:” Rahat bırakın benim bir tanecik akıllı torunumu
bakayım. Gel yanıma otur sen de Efecan. Bu kadar oyun yeter, biraz dinlenelim
bakalım” Ece Hanım akşam yemeği için masaya getirdiği tabakları özenle
tertiplemeye çalışırken bir yandan da Efecan’ı masada bir şeylere çarpıp kırıp
dökmesini engellemek için masanın yakınından uzak tutmaya sözlü ikazlarıyla
çabalıyordu. Bilgecan Dede:” Efecan, senin çok akıllı bir çocuk olduğunu
bildiğim için sana çok beğeneceğin bir hediye aldım”. Efecan:” Aaaa, gerçekten
mi dedi? Hani, nerede peki? Ne aldın göstersene bakayım!”. Bilgecan Dede”
Yukarıda koridorun sonundaki odada kutunun içerisinde. Al bakayım, bu da odanın
anahtarı. Kapının kolu bozuk, içeriye toz girmesin diye de kilitli tutuyorum.
Yalnız Efecan, çok oyalanma üst katta. Sonra yemeğin soğur, annen üzülür ona
göre. Efecan:” Tamam Bilgecan Dede. Çok oyalanmam, hemen alıp gelirim”.
Efecan’ın merdivenlerden çıkarak ortadan kaybolması içeridekilerin gözünü açıp
kapatıncaya kadar geçen sürede gerçekleşmişti.
Efecan,
elindeki kale kapısı anahtarı büyüklüğünde, eski çağlara aitmiş gibi bir his
uyandıran elindeki anahtar ile bir kâşif gibi koridorun başında beliriverdi. Yavaş
adımlarla parmak uçlarında ilerleyerek koridorun sonundaki gizemli odanın
kapısında bitiverdi. Anahtarı tam kapıya sokup çevireceği sırada yakınından
birisinin net olarak duyamasa da konuştuğunu işitti: “Başımı çıkarırsan rahat rahat
konuşabilirim seni küçük haylaz!”. Efecan arkasına dönüp etrafı didik didik
etmeye başladı. Duyduğu seslerin aşağıdaki katta açık olan televizyondan
geldiğini sanarak annesine uykusundan uyandığı zamanlardaki gibi seslenerek
cevap almaya çalıştı. Hiçbir ses duyulmayınca önüne dönüp anahtarı yarım kalan
noktadan çevirmeyi denedi fakat Efecan gördüklerine inanamıyordu! Anahtarın
kolları, kafasını kapı kilidinin yuvasından homurtular çıkartarak kurtarmak
üzereydi! Efecan hayal görüp görmediğini kontrol etmek için biraz daha eğilerek
baktığı vakit iki küçük gözün kendisine sert sert baktığını anlayınca anahtarı hemen
yere fırlattı. Anahtar: “Seni küçük sersem, canımı fena yaktın! Beni hemen
yerden kaldır! Aşağısı çok soğuk”. Efecan bir an korkusuna yenik düşerek duyduğu
emirleri dinleyip anahtara elini uzatıp tam yerden kaldıracağı sırada
parmağında büyük bir acı hissederek elini geriye çekti. Anahtar, Efecan’ın mini
minnacık olan işaret parmağında bakıldığında belli olan bir ısırık izinin
oluşmasına neden olmuştu. Efecan: “Hey! Beni yerden kaldır diyen sendin.
Parmağımı şimdi neden ısırıyorsun?”. Anahtar: “Sen de beni yere fırlatmasaydın
o zaman. Şimdi her tarafım acıyor, gece nasıl uyuyacağım? Ödeştik!” Efecan:
“Bir dakika, senin konuşamaman gerekirdi. Basit bir anahtarsın sadece, pille
çalışan bir oyuncaklardan değilsin!” Anahtar: “Sadece basit bir anahtarmışım,
hıh! Neden konuşamaz mışım peki bay çok bilmiş? Konuşuyorum işte, ne var! Hadi
bunu açıklasana bakayım!” Efecan az önce olduğu gibi parmağının tekrar
ısırılması tehlikesine karşılık bu sefer anahtarı tam gövdesinden yakalamayı
deneyerek onu kontrol altına alıp konuşmayı denedi; fakat anahtar yerinde
zıplayıp kaçarak Efecan’ın eline geçmek istemeye direniş gösterdi. Efecan:
“Yakaladım işte seni. Benden niye kaçıyorsun? Sana zarar vermek gibi bir
niyetim yok. Sadece dedemin bana aldığı hediyeyi odadan almak istiyorum, o
kadar”. Anahtar gözlerini kısıp bilge moduna geçerek birazdan söyleyeceği
müthiş cümleler için kendisini bu düşünme modunda bekletti. Anahtar:” Adın ne
demiştin?”. Efecan:” Benim adım Efecan. Peki senin adın ne anahtar?”. Anahtar:
“Benim adım da Zıpırdak. Ayrıca bana bir daha anahtar diye hitap etmezsen
sevinirim. Ah, gözüme dikkat et!”. Zıpırdak’ın yine sinirlendiği yüz
ifadesinden belli oluyordu. Efecan tekrar ısırılma korkusuyla hemen sözüne
başladı:” Sevgili Zıpırdak, senden rica etsem bu kapıyı bana hemen açabilir
misin? Kilidi bozuk olduğundan bir türlü açamıyorum”. Zıpırdak:” Hımmm, bunu
bir düşünelim bakalım. Tamam, buldum! Eğer senden isteyeceğim bir şeyi başarabilirsen
sana kapıyı açarım”. Efecan:” Benden yapmamı istediğin şey nedir Zıpırdak?
Yapabileceğim bir şey mi?”. Zıpırdak:” Güzel soru seni zeki çocuk! Yaratıcıma
giderek beni bir kelebeğe dönüştürecek olan iksiri ondan alacaksın. Artık sadece
anahtar olup bir köşede unutulup beklemekten gerçekten sıkıldım!”. Efecan:”
Peki senin yaratıcını nereden bulacağım? Onun evine giden yolu bilmiyorum ki?
Ya kaybolup geç kalırsam, annem yemeğimi soğuttum için bana kızar!”. Zıpırdak:”
Merak etme şimdi bunları. Anahtar gibi görünsem de sıradan bir anahtarım dediğimi
hiç hatırlamıyorum. Eğer beni kapı kilidine soktuktan sonra gitmek istediğin
yeri düşünüp kilidi çevirirsen ben de kapıyı gitmek istediğin odaya açabilirim.”
Efecan:” Vaaavvv, bunu gerçekten yapabiliyor musun? Bunu bana daha önce niye
söylemedin?”. Zıpırdak:” Hadi artık soru sormayı bırak. Yapacak çok işimiz var.
Hem yemeğe geç kalıp anneni de kızdırmak istemezsin, öyle değil mi?”. Efecan:”
Peki, tamam. Böyle mi yapıyoruz?”. Efecan, içinden bir an önce Zıpırdak’ı yapan
ustanın evinde olmayı geçirerek anahtarı takıp çevirdikten sonra kilidi açtı. Kapıyı
gıcırdatarak açtığı sırada karşısına çıkan ışık hüzmesine ilk başta
parlaklığından dolayı elleriyle kapatarak bakamayacak olsa da korkusuzca
hüzmeye doğru adımını atmaya başladı. Zıpırdak:” Hey, beni burada unutma sakın!
Saatlerce kapı kilidine takılı durmaktan hiç hazzetmem.” Efecan Zıpırdak’ın bu
uyarısını dikkate alıp onu da yanına alarak hüzmenin içine daldı.
Efecan
başlangıçta şaşkınlığını gizleyemeyecek gibi oldu; girdiği mekânda olan şeyler
bir masal kitabından fırlayarak can bulmuş gibi duruyordu. Ellerine kahveler
almış birbirleriyle sohbet eden guguklu saatler, kendi başlarına yürüyen
ayakkabılar, yerleri tek başına temizleyen süpürgeler, sayfaları başkasına
gerek bile olmadan yazan dolma kalemler… Zıpırdak Efecan’ın şaşırmış halini
görerek hemen ona şunları söyledi: “Efecan, ne bekleyip duruyorsun, hadi
gidelim buradan. Ev eşyalarını ilk defa mı görüyorsun? Daha fazla oyalanma artık!”.
Efecan başını sallayıp onay işareti verdikten sonra Zıpırdak’ın gösterdiği
yönden yürümeye başladı. Her an bir yerlerden korkunç canavarlar fırlayacakmış
gibi etrafını dikkatlice kontrol ettikten sonra adımlarını öyle atan Efecan,
yavaş yürüdüğü için Zıpırdak’tan ara sıra hiç de memnuniyet verici olmayan homurtular işitmeye devam ediyordu. Koridorun
sonuna doğru adımlarını atmayı sürdürürken Efecan ileriden çılgın bir şekilde
ortalığa yayılan bağırış sesleri işitti. Zıpırdak, bu sesleri duyar duymaz
Efecan’ın elinden fırlayıp cebinde saklanmaya başladı:” Benim burada olduğumu
söyleme sakın!”. Efecan biraz sonra bir canavarla burun buruna geleceğini
sanarak koridorun sonuna doğru geldiği vakit geniş bir salonun içerisinde
ayakkabılarının adeta bir kuş gibi kanat çırpmasıyla havada süzülerek oradan
oraya uçmaya çalışan yaşlı bir adamla karşılaştı.
“Hey, ufaklık! Sen burada ne arıyorsun? Buraya girmeyi nasıl
başardın?”.
Efecan:” Eeee, şey. Merhaba efendim, benim adım Efecan. Bir
konu hakkında sizden yardımınızı istemeye geldim. Aradığım şey sizde bulunuyor
olabilir”.
Yaşlı adamın ayakkabıyla uçma denemesinin pek de başarılı
olduğu söylenemezdi; çünkü yaşlı adam bir anda dengesini kaybederek yere doğru hiç
de başarılı olmayan bir iniş gerçekleşti. Yaşlı adam, beton zeminden biraz soğuğu
çektikten sonra üstünü başını silkeleyip doğrularak toparlandı ve Efecan’ı
gözlerini kısarak baştan ayağa süzmeye başladı: “Benden ne yardımı
isteyecekmişsin bakayım? Ailenin burada olduğundan haberi var mı bakayım?”.
Zıpırdak’ın gizli bir şekilde göz ucuyla kendisini
izlediğini anlayan Profesör, sinirlerine hâkim olamayarak onu sıkıca yakalayıp Zıpırdak’a
bağırmaya başladı: “Seni küçük serseri, buraya hangi yüzle gelebiliyorsun? Ben
sana buralara bir daha adımını atamazsın dememiş miydim?”.
Zıpırdak korkusundan dilini yutmuş bir şekilde sadece
Profesörden kendisini affetmesini isteyerek özür diliyordu. Profesör onu
şiddetli bir şekilde yere fırlatarak ondan kurtulmak istedi. Efecan, kaçmaya
çalışan Zıpırdak’ı yakalayıp eline alarak Profesöre yardım isteyeceği konu
hakkında konuşmaya başladı: “Efendim, istediğim şeyi benim için yapar mısınız
lütfen? Annemler beni yemeğe bekliyorlar. Odadan dedemin bana aldığı hediyeyi
almak istiyorum ama Zıpırdak kendisini kelebeğe dönüştürecek olan iksiri eğer
alırsam kapıyı açabileceğini söyledi. Lütfen!”. Yaşlı Profesör, çocuğun
masumiyetine inanarak annesini daha fazla bekletmemesi için istediği iksiri
vermeyi kabul etmiş gibi göründü. Profesör, Efecan’a kendisi takip etmesini
söyleyerek laboratuvarına doğru yola koyuldu. Tavanı gözükmeyecek kadar
yukarıya doğru uzanan raflardaki merdivene çıkarak bir süreliğine gözden kayboldu.
Efecan karnının guruldadığını işiterek acıkmış olduğunu hissedebiliyordu. Bir
süre sonra Profesör’ün aradığı şeyi bulmuş şekilde merdivenden aşağıya indiği
görüldü. Profesör, elinde tuttuğu iksir dolu şişeyle Efecan’a doğru yönelerek
şunları söyledi: “Şimdi sana bir soru soracağım evlat, eğer doğru cevabı bilirsen
istediğin iksiri sana vereceğim. Anlaştık mı?”. Efecan kafasını sallayarak Profesörün soracağı
soruya hazır bir şekilde beklemeye başladı. Profesör:” Şimdi sana soracağım
soruyla senin gerçekten herhangi bir şeyin bütününü görüp göremeyeceğini
ölçeceğim. Jennifer’ın babasının beş kızı vardır: Lala, Lulu, Lele, Lili. Peki
beşinci kızın adı nedir?”.
Zıpırdak Efecan’a sesini duyurmak için yerinde duramayarak
bas bas bağırıyordu: “Efecan, İngilizce’de ‘ö’ harfi yok. Cevap Lolo olacak,
hemen bunu ona söyle”.
Efecan’ın süresinin dolmasına epey bir zaman olduğu halde
doğru cevabı bulmuş olacak ki birden onun gözlerinde bir ışık parladığı
görüldü.
Efecan: “Bunda bilemeyecek ne var efendim! Jennifer’ın
babasının kızlarından dört tanesinin isimlerini zaten saydınız. Geriye tek bir
isim kalıyor. O da Jennifer! Baştan beri cevap oydu”.
Yorucu
bir günün ardından Zıpırdak, verdiği sözü tutarak kapıyı açtı. Efecan da
Zıpırdak’ın isteğini gerçekleştirerek üzerine iksiri boşaltıp Zıpırdak’ın bir kelebeğe
dönüşmesini seyretti. Zıpırdak, kanatları açılıp uçmaya başladıktan sonra
mutluluktan bayılırcasına Efecan’ın eline kondu ve şunları söyledi: “Teşekkür
ederim ufaklık. Buraya kadar gelebileceğimizi gerçekten tahmin bile
edememiştim. Dedene kapı için başka bir anahtar yatırmasını söylemeyi unutma
sakın. Görüşürüz. Yihu!”. Efecan odanın içerisine girerek Bilgecan dedesinin
kendisine almış olduğu hediyeyi buldu. Kutuyu tam açacağı sırada her taraf
kapkaranlık oldu. Efecan arabanın koltuğunda annesinin telkinleriyle birden
uyanıverdi: “Efecan, uyan artık oğlum! Dedenlere geldik. Bak bahçenin önünden
durmuş sana el sallıyor!”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder