20 Aralık 2018 Perşembe

Derindeki Sır


 Dil Atölyesi Kulübü Yazma Atölyesi Fanzin 1.Sayı
DERİNDEKİ SIR
Murat Demir
 Gecenin ilerleyen saatlerine doğru müstakil iki katlı evlerin bulunduğu Cambridge mahallesinin, ışıkları nadir açık olan evlerinin birindeki odanın içerisine aniden başlayan fırtınayla pencereden doluşan vahşi rüzgâr sürüleri, bir annenin çocuğunu Alman Nazi subaylarının çehresine bürünerek emirleriyle uyandırması sahnesini hatırlatan bir atmosferin oluşmasına neden olmuştu. Bu durum, kuvvetli bir fırtınanın çıktığını tahmin eden Thomas’ın pencereye doğru yaklaşarak, dışarıya meraklı gözlerle bakış atıp pencerenin kolunu sıkıca bükmesi ve ne yapacağını düşünerek bir süre zamanını geçirdiği çalışma masasındaki sıcak sandalyesine geri dönmesiyle son buldu. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü, evin görünen yakınlıklarından mor siyah bulutlara ışıklarını saçarak her zamanki ihtişamıyla varlığını yeryüzünde sürdürüyor ve yarın ağırlayacağı insan kalabalığına hazır olabilmek için yorgun vücudunu dinlendirmeye devam ediyordu. Genç odasında kâinattaki düzene karşı gelip tam bir tezat örneği sunacak yoğunlukta bir karışıklık hüküm sürmekteydi. Bu esnada bilgisayarın ekranında Thomas’ın, kasesindeki çikolata dolgulu gevrekleri yemeye daldığı için izlemeyi ara ara sürdürdüğü geçen geceden kalma eğlence partisinin videosu oynatılmaktaydı. Odanın içindeki dağınıklığın kat kat fazlasını o görüntülerin içerisindeki hengamede kolayca bulabilmek mümkün görünüyordu.
Odada grubun proje ödevini beyninde zonklamalar yaratarak yapan Sarah, oturduğu geniş koltuğun önündeki masaya dirseklerini koyarak bu geceki çalışmalarına son noktasını koymaya hazırlanıyormuş gibi Thomas’a bakarak sitem dolu cümleler sarf etti: “Hey Thomas! Biraz da gelip şu kalan ödevlerle ilgilensen ve bana yardımcı olsan hiç fena olmaz diyorum! Bütün gün bunlarla tek başıma uğraşmak zorunda kaldım”. Thomas: “Sarah, biliyorsun ki aramızda bu konularda en iyisi sensin. Niye seni rahatsız etme ihtiyacı duyalım ki?”. Jacop:” Thomas videoda biraz yaşlı çıkmışsın dostum, hahaha!”. Sarah: “En iyisi ben miyim? Sınıf birincisi sen değilsin o zaman!”. Thomas: “Bunlar farklı şeyler biliyorsun.”. Jacop: “Thomas, senin ikizin mi vardı?”. Thomas: “Jacop şimdi olmaz”. Jacop: “Thomas şaka yapmıyorum, gerçek söylüyorum, ekranda sana benzeyen bir çocukla aynı karede çıkmışsınız!”. Göz yanılsaması olabileceğini düşünerek sayısız kere bu görüntüyü oynatan Thomas ve Sarah’nın bu şaşkınlık veren olay karşısındaki yüzleri hayalet görmüş gibi donuklaşmıştı. Görüntüdeki gencin silueti kameraya bir işaret vererek televizyonun yanındaki çekmecelerden birine bir kutu bırakıp kalabalığın arasından uzaklaşıp sessizce kaybolmaktadır. Hızlı adımlarla merdivenlerden aşağıya inip çekmecenin etrafındaki yerini alan üç arkadaşın kafasında kutunun içerisinde ne olabileceği sorusu vardı. Çekmeceye dünya dışından gelen bir cisim yerleştirilmiş gibi elini götürerek açan Thomas, bulduğu kutuyu hep birlikte sıralandıkları yuvarlak bir masanın ortasına koydu. Thomas: “Bütün bunlar komik bir şaka olmalı!” diyerek kutunun kapağını kaldırdı. İçerisinde normal bir şekilde dünyaya ait olan bir tablet bilgisayar duruyordu. Jacop: “Belli ki Thomas’a benzeyen birisi bilgisayarını partide unutmuş. Olamaz mı?”. Bu sırada Thomas ekranın açılmasıyla kamera uygulamasının açık unutulduğunu gördü. Jacop: “Thomas bu gerçekten sensin”. “Çocuklar buna asla inanamayacaksınız. Ben, ben bir zaman makinesi inşa ettim ve… ve yakıtım bitti. Burada mahsur kaldım, geldiğim zamana geri dönemiyorum. Yardımınıza ihtiyacım var. Bu şey, bu şey hidrojenle çalışıyor. Bunun için teknoparka gidip çok sayıda hidrojen tüpü almalısınız. Her şey buna bağlı. Bu zamanda çakılı kalabilirim ve geri dönemem. Bir sonraki gece yarısında orta bahçede buluşalım. Lütfen bana yardım edin!”. Thomas: “Ne demek zamanda çakılı kalabilirim, bu şey lanet bir şaka olmalı!” Jacop: “Çocuklar sanırım bu gerçekleşmiş! Thomas sen zaman makinesini bulmuşsun!”.
Gecenin ilerleyen saatlerinde bir kedinin çöpü karıştırması dışında başka ses yoktu: Son sürat hızla giderken yolda esintiler çıkmasına neden olan bir spor arabanın dışında! Bir köpeğin vahşi gölgesinde beliren azılı dişler, kedinin çöplük içerisindeki karanlığa girip aniden kaybolmasına yetmişti. Otomobilin yanından geçen rüzgâr sürüleri, içerisindeki canlıları fark edip hayret dolu bakışlarla otomobilin gerisinde kalıyorlardı. Su içmeye uyanan yaşlıların yaktığı ışıklar dışındaki sokak lambaları bomboş yolları aydınlatıyordu. Thomas:” Çocuklar içeriye girdiğimizde hızlı olmalıyız, yeteri kadar zamanımız kalmamış olabilir! Bu araba niye daha hızlı gitmez? Jacop, bassana şu gaza, körükle!”. Jacop:” Tamam, tamam. Yeteri kadar basıyorum işte, gecenin bir saatinde kaza yapıp elektrik direğine çarpıp ölmek istemiyorum o kadar.”. Sarah:” Çocuklar kulağımın dibinde bağırmayın lütfen! Thomas’ın söylediklerini duyamıyorum.”. Thomas: “Hey! Gerçek Thomas benim, o ekrandaki gelecekten gelen lanet bir hayalet o kadar!”. Sarah:” Hala bu olan bitenden sonra bana inanmadığını söyleme Thomas. Bu arabada ne arıyorsun o zaman?” Thomas:” Tamam tamam, inanıyorum. Sadece zamanında şu lanet yere gidip hidrojen tüplerini almak istiyorum o kadar.”

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü, bütün ihtişamıyla onları her zamanki yerinde bekliyordu. Giriş kapısındaki güvenlik bölgesinde öğrenci kimliklerinin istenmesi sırasında üç arkadaşın yüzlerinde oluşan yalancı tebessüm orada beklemekten bunalmış ruhların dikkatlerini çekmesine neden olmuştu. Güvenlikteki memurların ise zihninde her zamanki şaşkın öğrencilerle tekrar karşılaştıklarının şeması çoktan çizilmişti bile. Demir kapının açılmasıyla ana kapıdaki güvenliği atlatan gençlerin zorlu sınavı esas şimdi başlıyordu. Yolda fırtınanın etkisiyle yuvarlanıp bir yerden başka bir yere kaçışan çöpler ve rüzgârın estiği yöne doğru savrulup esneyen ağaçlar dışında başka korkunç şey yoktu. Thomas: “Sarah, yolda konuştuğumuz planı ve ne yapman gerektiğini biliyorsun. Planın başarılı olabilmesi için ne yapıp edip o binanın içerisine bizi sokmayı başarman gerekiyor. Gerisini bize bırak.”.
Çığlık çığlığa koşar adımlarla girişe yönelen Sarah’ı gören güvenliklerin Sarah’dan o an daha çok korktukları yüzlerinden okunuyordu. Hatta şaşkınlıkla ne yapacağını bilemeden silahını belinden çıkarıp eline alan tonton suratlı güvenliğin, arkadaşları tarafından yatıştırılması birazcık uzun sürdü. Olanları uzaktan bir köşeden ciddiyetlerini koruyamadan gülerek izleyen Thomas’ın ve Jacob’un yüzlerinde Sarah’nın yaptığı oyunculuğu takdir eden bir hareket vardı. Sarah, eski çağlardan gelmiş bir canavar görmüş gibi elleriyle kapının dışarısındaki belirsiz bir bölgeyi işaret ederek güvenliklerden yardım istiyordu:” Yardım edin bana! Çok korkunç. Lütfen kurtarın beni o yaratıktan!”. Güvenliklerin yerlerini bırakıp Sarah ile birlikte dışarı çıkmaları ve onun gösterdiği yöne doğru birlikte gitmeleri uzun sürmedi. Güvenliklerin gözden kaybolduklarını gören Jacop ve Thomas’ın, bekledikleri anın geldiğini düşünerek gizlendikleri ağaçların arkasından çita gibi fırlayıp kapıdan içeriye girmeleri bir oldu. Bu durum onlara, planın şu ana kadar başarıyla uygulandığının kanıtını oluşturup onların birazcık rahatlamalarını sağlamıştı.

Derin sessizlikteki karanlık ve uzun koridorlar insanın ürkmesine yol açan psikolojik etkiyi rahatlıkla zihinlere yerleştiriyordu. Hem koşmak hem de aradıkları şeyin bulunduğu odayı bulmaya çalışmak iki arkadaş için de oldukça büyük zihin karışıklığına yol açmıştı. Koşarlarken duvardan baktıkları yazıları ve işaretleri takip ederek en sonunda bir köşede soluklanmak için durmak istemeleri aynı zamana tekabül etti. Thomas hızlı hızlı nefes alıp verirken bir yandan da duvardaki çerçeve halinde duran kat haritasında, bulundukları yerin konumunu telefonunun ışığıyla bulmaya ve gidecekleri yönü tayin etmeye çalışıyordu. Jacop: “Dostum biz neredeyiz böyle? Umarım kaybolmamışızdır. Bir an önce tüpleri bulup belirlenen yere gitmemiz gerek. Hem de hemen! Yoksa her şey için çok geç olabilir. Beni anlıyor musun?”. Thomas: “. Sanırım tüplerin bu sefer nerede olduğunu anladım. Bunu hala başarabiliriz dostum.”. Thomas acele ederek önlerinde duran kapıyı açtığı zaman iki arkadaş da hayalet görmüş gibi şok geçirip hareket edemediler.

Bu sırada peşine taktığı güvenlikleri uzunca bir koşunun ardından teknoparkı görmeyen bir yere getiren Sarah, korktuğu canavarı antrenmansız oldukları için tıkanan güvenlik görevlilerine gösterdiği esnada bezgin ruhların canının iyice sıkılmasına neden olmuştu: Büyük canavarımız iri bir lağım faresiydi! Güvenlik: “34-50, merkez. Sanırım bize komik bir şaka yapmaya çalışan birkaç küçük ergenle karşı karşıyayız, teknoparktan içeriye izinsiz girmeyi başaranlar olmuş olabilir. Lütfen ekip gönderip kontrol edin.”. Bu esnada Thomas ve Jacop ’un karşısında dikilmiş, suratlarına öfkeli bir bakış atarak telsizden gelen anonsa dikkat kesilen güvenlik elemanının üstüne acımasız yumrukların ve tekmelerin inmesiyle güvenliğin etkisiz hale gelmesi çok hızlı bir şekilde gerçekleşti.
Jacop’un koşarken bir yerlerden bulduğu kırmızı itfaiye baltasıyla ikinci ve en sağlam vuruşunu yaparak kapının kilidini parçalaması, uzun koridorlarda bağırışları hayalet uğultuları gibi yankılanan güvenlik görevlilerinin aradıkları ergenleri bulmasına yardım etmişti.  Alabildikleri kadar hidrojen tüplerini hazine bulmuş gibi çantalarına tıka basa dolduran iki arkadaş kısa bir süre için duraksayıp hızlıca bir plan yapmaya koyuldular. Jacop: “Thomas, dostum! Bunu ikimiz başaramayız, tüpleri al ve yalnız devam et. Ben onları oyalamaya gidiyorum.” Thomas: “Tamam o zaman. Sen onları oyala, hızlı olmalıyız. Zamanımız dolmak üzere”.

Serin ve karanlık koridorlarda ve bu sefer tek kalarak, alması gerekenden İki kat daha fazla yüke maruz kaldığı için enerjisini hızla koşarak tüketen Thomas, hayatının en büyük koşusunu yapıyordu. Thomas, karşısında beliren ışık kümeciklerine kendisini bir rüyada zanneder gibi gözlerine inanamayarak bakarak bahçenin ortasında öylece kala kaldı. Onun bu rüyadan uyanması için arkasından hızla koşarak kendisine doğru sinsice yaklaşan köpeğin, hırıltılarıyla birlikte çantayı ısırıp sağa sola çekmesi gerekti. Işık kümesinden o an uzanan bir el Thomas’tan yardım istercesine kümeden bedenini çıkarmaya çalışıyordu. Thomas kalan son enerjisini de harcayarak köpeğin arkasına doğru götürmek istediği çantayı da köpekle birlikte çekip ışık kümesinin kaynağına doğru dizlerinin üstünde yaklaşmayı denedi. Bunu yaparken de çok fazla acı çektiği belli oluyordu. Thomas, yanında sürüklediği çantaların diğerini ışık kümesinden içeriye atmayı başardıktan sonra en zor göreve gelmişti. Köpeğin çantaya geçirdiği azılı dişlerinden akan salyaları Thomas’ın eline bulaşıp elini kayganlaştırmasını devam ettiriyordu. Thomas: “Bırak artık şunu. Hadi bırak, bırak!”. En sonunda köpeğin dişlerinden sıyrılıp kurtulan çantanın havada fırlayarak ışık kümesine girmesi ve o anda ışığın kapanırken oluşturduğu basıncın etkisiyle çevresinde bulunan bütün cisimleri geriye doğru savurması aynı zamanda gerçekleşti. Patlamanın ardında ortalığa büyük bir sessizlik hâkim oldu ve Thomas’ın gözlerinde uzun bir süre karanlık eksik olmadı.
Sabaha karşı güneş ışıltılarıyla birlikte kuşların cıvıltısı sürerken Thomas, uyandığı bir hastane odasında kendine gelmeye çalışıyordu. Şok geçirir gibi derin nefes alarak kalkıp güvende olduğundan emin olmaya çalıştı. Yanında kocaman bir çiçeğin içinde bir de notun bulunduğunu fark etti.  Notu alıp baktığına sesli bir şekilde şunları okudu: “Gelecek zamandaki kendini kurtardığın için teşekkür ederim Thomas, teşekkürler ben!”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder